Modern Tutsaklık

Bağımlılık öyle bir şeydir ki hayatta nereye gidersek gidelim bir şekilde gözümüze çarpmayı başarır. İnsanlık yıllar boyu sigara, alkol, uyuşturucu, kumar ve daha birçok şeye karşı bağımlılık duygusu benimsese de, geçtiğimiz iki senedir hayatımızın bir parçası olan Covid-19 salgınıyla hepimiz teknolojinin bir nevi tutsağı olduk. Hapishanede demir parmaklıkların arkasında özgürlüğü kısıtlanmış bir mahkumdan bir farkımız kalmadı son zamanlarda. Tek farkımız; bizim özgürlükle aramızdaki engel, yani demir parmaklıklarımız teknoloji oldu. Teknolojiye olan bağımlılık kişiyi sanal dünyaya adapte ederken, gerçek dünyadan giderek uzaklaştırır. Kişi içine kapanmaya, fikirlerini dile getirmemeye başlar. Sosyal medya gibi mecraların insanlara kendilerini ifade etme özgürlüğü ve alanı yarattığına tanıklık etsek de, özellikle genç yaştaki yetişkinleri ve çocukları “bağımlılık” yönünde olumsuz etkilediği de çok açık ve kaçınılmaz bir gerçektir. İnsanların bireyselliği artarken sosyal etkileşimleri giderek, bir uçurtmanın fırtınada uçup bilinmeze doğru kaybolduğu gibi kaybolup gider… Bütün dünya, bu bahsettiğim iki senede sadece evde kalıp işlerini, eğitim ve öğretimini evden, çevrimiçi bir şekilde yürütünce teknolojinin esir aldığı insan sayısı istemeden de olsa arttı. Bir polisin, bir suçlunun eline kelepçe takması gibi bir nevi tutsaklara döndü insanlık.

Gelelim fasulyenin faydalarına… Yanlış anlamayın, ben teknolojinin hayatımıza olumlu birçok katkıda da bulunduğunu düşünüyorum. Anneannelerimize, dedelerimize sorduğumuzda, hangisi “Eskiden internetten arardık sözcük anlamlarını.” diyor ki? Hepsi ansiklopedi kullandıklarını dile getirmiyorlar mı? Peki bugün, her birimiz kütüphanelere gidip saatlerce ansiklopediden sözcük anlamları mı arıyoruz yoksa, halk arasındaki ismiyle, “Google Amca” dan mı yararlanıyoruz? İşte teknoloji bize böylelikle “pratikliği” ve “kolaylığı” getirdi.

Hepimiz, dünyadaki Covid-19 salgını yüzünden iki sene boyunca evlerde tıkılıp kaldık. Sevdiklerimizden, saydıklarımızdan uzak kaldık. Peki yine kim imdadımıza koştu dersiniz? Elbette teknoloji. 80 yaşındaki aile üyeleri bile “Facetime” kavramını öğrendiler bu süreçte. Tabii aynı zamanda da sevdikleriyle, özlem duyduklarıyla, karşı karşıya “mışça”sına sohbet ettiler, konuştular. Bu şekilde, teknoloji aslında “Bir virüs sizi sevdiklerinizden ayıramaz!” diyerek hepimizin gözüne girdi; takdir ve şükranlarımızı kazandı. Böylelikle de bize “İletişimde hız!” ı gösterdi.

İletişimi sadece çevrimiçi konuşma olarak değerlendirmek de yanlış olur. Eğitim, öğretim döneminde, öğretmenlerinden uzak öğrenciler öğrenmeye, gelişmeye, mental ve fiziksel olarak büyümeye devam ettiler. Size şimdi daha da ağızları açık bırakacak bir bilgi hatırlatacağım. Bazı öğrenciler, LGS, YKS gibi düzenli ve zorlu çalışma gerektiren sınavlara bile girdiler, hem de okullarından, öğretmenlerinden, yol göstericilerinden uzak bir şekilde! Peki nasıl oldu bu? Okul, akşam saatleri etüt, dershane ile tabii ki. Ama bu kavramların hepsinin önünde “çevrimiçi” kelimesinin olduğu haliyle! Yani, bulunduğu yer okulundan kilometrelerce uzakta olsa bile kişi, evindeki tablet veya bilgisayarla gelişmeye, öğrenmeye devam etti. Bu şekilde çevrimiçi eğitim ile teknoloji, bize eğitimde de destek olduğunu resmi olarak kayıtlara geçirdi.

Peki neden biz bu kadar olumlu bir şey olan teknolojiden bahsederken “dikkat etmek” ten bahsediyoruz? Neden teknolojinin tutsakları oluverdik? İşte bence bunlar, bireyin kendisine sorması gereken bir soru. Teknoloji bir yandan insanı aydınlığa çıkarıp toplumun refah seviyesini artırabilirken; diğer yandan karanlığa maruz bırakıp, insanlıkla oynayabilir de. O nedenle aslında, kişisel kontrol, yani benliğimizin farkında olmak, zihnimizi yönetmek çok önemli bir rol oynar hayatımızda. Bir tek biz, o iki senenin zincirlerini bileklerimizden çıkarabiliriz, başkası değil. Bir tek biz ne zaman, ne kadar teknolojiyle zaman geçirmemiz gerektiğine karar verebiliriz, başkası değil. Bir tek biz tutsaklıktan aydınlığa, refaha yönelmeyi seçebiliriz, başkası değil. Her ne olursa olsun unutulmamalıdır ki, teknoloji, “insanı vezir de eder, rezil de eder.” O nedenle teknolojinin faydalarından pozitif anlamda yararlanırken aynı zamanda teknolojinin ruhumuzu ele geçirmemesi gerektiğini aklımızdan çıkarmamalıyız. Ne de olsa, Beyaz Zambaklar Ülkesi kitabının yazarı Grigory Petrov’un da dediği gibi, “Bağımlılık ruhsal kölelik getirir.”

S.

9. Sınıf

Paylaş:
Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.